Sıcak ve nemli bir Londra gecesinde, okul kıyafetiyle sokakta kaybolmuş genç kızın bakışlarıyla başlayan oyun, hızlıca yılan gibi sarılıp kıvrandı. River, okların hedefi olurken gözlerindeki o masumiyet kırılganlığını hemen attı; bedeninde patlayan arzuların esiriydi. İlk adımda saksoya alışmak istercesine dudaklarını küçücük amcığa bastırıp, nefesini boğazına kadar getirdi. O küçük amcık, yumuşacık ve diri, dilinin kıvrımlarıyla şehvetle oynuyordu; her ısırıkta oynaşan dillerden yayılan ıslaklıkla parmak uçlarına kadar yanıyordu.
Genç kızın nefesi hızlandı, yavaşça yatırdı River’i yere; dizlerini açıp sert köklemesini bekledi. İlk kez bu derece acıyla birleşen tatlı acıya kendini bıraktı. Yarağını derin derin almaya başladığında, içine işleyen sarsıntılar kalçasından başlayıp göğsüne doğru yayılıyordu. İnatçı yarağın her inip kalkışında amcığın kasları sanki ayaklar altına alınan bir oyuncak gibiydi; kavruluyor, sıkılıyor ve bırakıyordu. River’in elleri genç kızın kalçalarına kenetlendiğinde onu daha fazla içine çekti; bu dayama artık oyuncu değildi, fahişeliğin en vahşi haline dönmüştü.
Küçük bedenin bütün dirençleri kırılmıştı ama gözlerindeki o asi ateş sönecek gibi değildi. Yalak yakılmış sakso boğazının gıcırtısıyla buluşurken, azgınlık iki katına çıktı. Parmaklarıyla sertçe amcığını sıkıyor, hızla köklemeye devam ediyordu; üstünde yürür gibi bacaklarını gevşetip sıkıyordu. Sesler yükseldi: soluk soluğa folloşun haykırışları ile haşin köklemenin vurması birbirine karışmıştı. Amcıklardan gelen ıslaklık parmaklara bulaştı, kan ter içinde kalan tenlerin üstünden süzülüyordu.
Sonunda doruğa ulaştılar; River’ın dar amcığı bombelenirken haykırıyor, bedenini çatlatıyordu adeta. Genç kızın sirke gibi ekşi teri tenlerine karışırken yığılmıştı üstüne; sertlikten vazgeçmeyen yarağı son darbeleri vuruyordu çılgıncasına. İnleyişler keskinleştiği anda ikisi de patlamanın tam ortasındaydı; orada tek var olan şey acı ile zevk arasında gidip gelen deli bir kafaydı. Kan ter içinde kalplerinin hızlı atışı birbirine karışıyor, geceyi fokur fokur kaynatarak her şeyi bırakıp yok oluyorlardı.